Sagalassos yolcusu kalmasın!

Zeynep Oral – CumhuriyetGazetesi – 07.05.2017

Günlerdir dilimden ve gönlümden Sagalassos düşmüyor... Hep anlatıyorum. Kimi Uzakdoğu’da mı, kimi Yunan adası mı diye soruyor... Bilenler, demek o cenneti sen de gördün, geç kalmışsın diye üstünlük sağlamaya çalışıyor, okumam için kitaplar öneriyor...

“Ne yazık ki burayı Fransızlar ve Belçikalılar, vatandaşlarımızdan daha çok ve daha iyi tanıyor...” Bizim sınıf buluşmamızı gerçekleştirdiğimiz (bakınız geçen perşembe yazım) kaldığım otelin yöneticisi Korkmaz Yaya böyle deyince artık farz oldu. “Sagalassos yolcusu kalmasın” diyerek, işte birkaç satır başıyla “tadımlık Sagalassos”...

Önce Fransızların buraya ilgisini açıklayayım: 1706’da Fransız gezgin Paul Lucas buranın havasını, sularını, güzelliğini yaza yaza bitiremiyor. E ne de olsa okuyan millet, okuyup okuyup geliyorlar. Son 25-26 yıldır Belçika Leugven Üniversitesi elbet Kültür Bakanlığı izni ve denetimiyle burada kazıları sürdürüyor. Belçikalılar da ondan yakından izliyor... Ama günümüz koşullarında bu gerilim ve 7 düvelle kavgalı ortamda hem kazıların akıbeti hem de turizm durumu belirsiz...

Artık rehberimiz Genco Öz’ün peşinden Sagalassos Antik kente çıkabiliriz.

Toroslar’ın gizli tarihi

Antalya- Burdur- Isparta arasındaki coğrafyadayız. Güneybatı Toroslar’ın tepesindeyiz. (1500-1700 m) Burdur ili, Ağlasun ilçesi sınırındayız. Yörenin antik dönemdeki adı Psidia.

Sagalassos, Psidia’nın başkenti. İlk yerleşim, günümüzden 12.000 yıl öncesine gidiyor. İlk yazılı kaynaklardan bilinen tarihi Büyük İskender’in buraları fethiyle (M.Ö. 333) başlıyor...

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde bulunan Sagalassos antik kenti, yamaçta, teraslar üzerine kurulu. Dolaşması rahat. Yapı taşları harika korunmuş. İlerledikçe anıtsal bir imparatorluk merkezi yerde değil ayakta karşılıyor sizi...

Kentin girişinde Roma Hamamı ve Aşağı Agora... Sonra irili ufaklı tapınaklar, sonra Yukarı Agora, Sütunlu Cadde, derken karşınıza o koca Antoninler Çeşmesi çıkıyor. Gözleriniz kamaşıyor.Öylesine görkemli. Öylesine anıtsal.

Siz hiç suları çağlayarak akan, 15 metreye yükselen sütunları, dev imparator ve Dionisos heykelleriyle, suları hâlâ akan, yüzyıllardır suyu hiç kesilmeden akan bir çeşme gördünüz mü? Ben görmemiştim. Sordum soruşturdum dünyada tek dediler.

Yapı taşlarının mükemmelliğiyle Neon Kütüphanesi, Meclis binası, Helenistik Çeşme, Heroon Çeşmesi ve 9 bin kişilik dev amfitiyatrosuyla sizi kucaklıyor kent.

Roma, Bizans derken, buranın bin yıllık bir seramik üretimi olduğunu da unutmamak gerek.... Antik dönemlerdeki en uzun seramik üretimi buradaymış.

Bütün bu saydıklarımı gezerken, ayaklarınızın altından ufka doğru uçsuz bucaksız yamaçlar, ovalar, yemyeşil ormanlar ve yine dağlar uzanıyor...

Mevsimlerden mevsim seçin

Eğer Burdur Arkeoloji Müzesi’ni görmezseniz, Sagalassos geziniz yarım kalır. Çünkü antik kentten çıkarılan heykeller, yörenin 12 bin yıllık geçmişi, gelişimi buradaki muhteşem müzede. (Antik kenttekiler replika). Sergileme, harika! Toroslar’ın gizli tarihi bu müzede...

Ben önce müzeyi, sonra antik kenti gördüm. Böylece düş gücüm daha bir kanatlanabildi...

Ancak bu yörede sadece sanat tarihi değil, doğa tutkunları için de eşsiz mücevherler var...

Sularla ormanların kucaklaştığı Yazılı Kanyon (Isparta)... Magnezyum yüklü bembeyaz kayaları ve kıyılarıyla Mars’ı andıran Salda Gölü... Çarpıcı manzaralar sunan Eğirdir Gölü... Karacaören... Gölhisar’da Kibyra...

Ve tam da şimdi gül mevsimidir. Sabah güneşi vurmadan o gül yapraklarını toplamak gerek yağını çıkarabilmek için...

Ama gül mevsimini, gül hasadını yakalayamazsanız da üzülmeyin. Gül mevsiminden sonra lavanta mevsimi başlıyor. Lavanta mevsiminden sonra da zambak mevsimi...

Diyeceğim, bu güzel ülkede sadece kavga, gerilim, baskı, şiddet mevsimi değil, başka mevsimler de var... Yeter ki...